13 Ağustos 2011 Cumartesi



Biz Burda Kahveyi Gece Kadar Siyah , Günah Kadar Tatlı İçeriz

Lizbon'a gittiğiniz de sizinde iliklerinize kadar işliyecek ilk şey, şehirdeki latin havası ; mimari,sokaklar,insanlar... ne biliyim aklınıza ne geliyorsa. İberia kültürü dediğimiz o yapı şehrin her köşesinde, havanın soğuk ve yağmurlu olmasına rağmen , orta Avrupa ülkeleri olan ; Polonya,Macaristan,Slovakya gibi ülkelerde bulunan o kasvetli havayı hiç hissetmedim.
Şehir de bir kaç meydan var ," praça do rossio " bunlardan biri. Meydan; bir kaç mimari ve bir
kaç heykelden ibaret ama yinede gidip görülebilir. Bu meydanı önemli kılan diğer bir özelliği ise " ginginha " adını verdikleri böyle vişneli şaraplı fln değişik bi likör , bunu sokaktan alıp içiyosun gayet güzel bir likör ama likör deyip geçmemek lazım % 18 oranında alkol oranına sahip ;biz rakı çocuğuyuz likör ne lan! diye olaya yaklaşırsanız amiyane tabirle yamulursunuz.


Bir diğer meydan ise ;" praça do comércio" burda
biraz izmir alsancak havası hissediceksiniz," praça do rossio " meydanına göre daha alımlı , fotoğraf çekme konusunda kabiliyetiniz varsa buraya akşam gidin derim...

Bu civarda bi tane de asansör var ama para tuzağı hiç bulaşmayın, ona vericeğiniz parayı asansörün yan tarafında bulunan arkeoloji müzesine verirseniz hem çok gezen olursunuz hem çok bilen olursunuz, öğrenciden 3 euro alıyolar öğrenci değilseniz 5 euro alıyolar , ama öğrenci kartınız Türkçe ise kabul etmezler sizde 2 euro için olay çıkartmayın verin 5 euroyu girin nacizane tavsiyem başkada müzeye gitmenize gerek yok zaten.

Bu yukarda bahsettiğimiz meydanları ve bir takım yerleri gezdikten sonra, aynı gün içerisinde Bairro Alto dedikleri, daracık sokak ve publardan oluşan kalabalık, fakat eğlenceli mekana kesin gidin derim. Burda içebileceğiniz 3 tane içki var ;sangria bunlardan biri aynısından İspanyollarda yapıyo buda şaraplı fln bişey. Diğer bir içki ise capiroska , bu da biraz mojito gibi ama şekersiz bi içki öğrendiğim kadarıyla Brezilya içkisi.Bu mekanın en kral içkisi ise morongoska, böyle çilek parçacıkları fln var çok acayip bişeydi başka yerde kolay kolay bulamazsınız çokda pahalı değil zaten, yani en azından bir kadehi. Bairro Alto'da çok fazla marihuana satıcısı mevcut yanınıza gelip hişt pişt yaparlar fazla bakınmayın no obrigado diyip
geçin hem çok cool oluyo hem bulaşmıyolar.

Bence artık bugünü noktalayın dolu dolu bir gün geçirdiniz içiniz rahat olsun.

İkinci gününüz de ise tabiki " Belem'e " gidiyoruz. Portekizliler burayı çok değişik telefuz ederler ; "bilieynnn" derler , ben bir defa söylemeye çalıştım , kız arkadaşım ilişkimiz de saygıyı kaybettiğimden bahsetti. Yani başka da bişey demiyorum siz belem diye okuyun kasmayın.

Şimdi efendim Belem bölgesinde o kadar çok şey var ki sırf bir gününüzü buraya ayırın derim mesela " Mosteiro dos Jerónimos" diye bir yapı var abartmıyorum Avrupa da bulunan en iyi ilk 3 mimariden birine sahip içeri giriş biraz pahalı, ama girdiğiniz zaman en az 3 saatinizi ayırın değirim bizdeki Topkapı Sarayı'nın muadili.
Burdan sonra tabiki " Pasteis de Belem'e " gidiyoruz burası tart satıyo ama bayadır satıyo yüzyıllar olmuş, çok değişik bi hikayesi var, papazın biri yapıyo bu pastayı.Sırrını şu an dünyada 3 kişi biliyomuş onlarda aynı uçakda uçmuyomuş fln bir takım gizemli olma çabaları. Ama efendim böylede bir pasta mı denir tart mı denir bilmiyorumda yok yani başka yerde yiyemezsin. Bence 6 lı paketten alın çok pahalı değil zaten acayip sıra oluyo önünde her canınız istediğinde giremezsiniz. Pastesi de Belem den sonra yolun karşısına geçiyoruz ve Lizbon'u Lizbon yapan iki önemli yapıtı görüyoruz bunlard
an birisi; "Padrão dos descobrimentos" yani Keşifler Anıtı , devasa bir büyüklüğü var konum itibariyle 25 Nisan köprüsü ( San Fransisco da ki köprünün aynısı ) ve Cristo-Rei ( Rio da bulunan isa heykelinin portatifi ) adlı yapıtı gördüğü için keyifli bir manzarası var.Burdan biraz ilerleyince "Torre de Belem " dedikleri Lizbon'un simgesi olan kuleyi görürsünüz resim çekmeye müsait gayet sade ve hoş bir yapı.

İkinci gününüzde artık Lizbon yemeklerine başlayın derim ,şimdi bunlarda bir peynir var Azetao isimli bir köyün peyniri sadece onu ekmekle yeseniz yine güzel ama tabi restaurantlar bunları aperatif diye sunarlar çok pahalı değil 1 euro kadar , Lizbon da yiyebileceğiniz en güzel lezzetler deniz ürünleri, karidesli fln değişik bir pilavları var gerçekten harika, tabi yanında şarap içmenizi tavsiye etmeme gerek yok heralde Portekize gitmişsiniz için bi zahmet çok pahalı da değil ayrıca şimdi gönül isterdi ki, size şarap konusunda da bilgi veriyim, hmm porto şarabı palmela şarabına göre ağızda daha hoş bir tat bırakıyo fln demek isterdim ama gerçekten bu ayrımı yapamıyorum ,yapan nasıl yapıyor onu da anlamıyorum. Ama siz yinede palmela şarabını için ağızda daha hoş bir tat bırakıyo heralde.
Portekizin diğer bir özelliğide ; Fado , yani Lizbon'a kadar gidilirde fado dinlenmez mi efendim tabiki dinlenir ama ben vakit bulamayıp dinleyemedim yani canlı dinleyemedim siz bir yolunu bulup canlı olarak fado dinleyebileceğiniz bir yere gidin.

Gelelim Sintra'ya , lizbon daki en turistik mekan burası sanırım , şehrin biraz dışında kalıyo biz sürekli arabayla yolculuk yaptığımız için şehir içi ulaşım hakkında bilgi veremiyorum ama öğrendiğim kadarıyla bölgeye trenle ulaşım mümkün.Ben bu bölgeye gece gitmek istedim, zira gittik de büyük bir hata yapmışım onu anladım çünkü gerçekten çok mistik bi havası var yani nasıl anlatılır bilmiyorum , nasıl desem ... korktum işte baya bildiğin korkunç bi yer , zaten halk arasında bölge hakkında yayılmış bir takım dedikodular var yani buraya gündüz gitmeye çalışın ben pek bişey anlamadım , ikinci gidişime saklıyorum.

Aslında daha görülücek çok şey var yani yaz döneminde gidiyorsanız Lizbon civarında bulunan Sesimbra'ya gidebilirsiniz ben kış dönemi olmasına rağmen gittim ve hayatımda yediğim en güzel deniz ürünlerini burda yedim bir balıkçı kasabası , Lizbon'a arabayla yarım saat uzaklıkta ve restaurantları nispeten ucuz bi yer.

Neyse çok anlattım ama şimdi Lizbon'a giden adamda bunları yapmadan , bahsettiğim yerleri görmeden dönerse Lizbon'a gittim demesin, İzmir'e gitsin zaten çok benzi.. tamam vurmayın tamam.

26 Nisan 2010 Pazartesi

Aslında O Kadar Kötü Bi Film Değil O !



Yağmur yağınca girilen triplerden sadece bir tanesi , evet şu an tam olarak o noktadayım, daha fazla sigara iç bide kahve olabilir mesela bir kere de yağmur yağdığında pencere kenarında şu kombinasyona gitmeyelim arkadaş, ne gereği var...Aslında bugün güzel bi gündü hava sıcak gibiydi sonra soğumadı ama yağmur fln derken....

Başka bi şehire ikinci defa gitmek kadar kötü bişey yok şu an onu anladım aslında gereksiz gib
i ama gerekli gibide bişey sırf tren yolculuğu için bile yapılır mesela o şehirden dönerken karşımızda oturan adam... Adam seni gerçekten unutmamak istiyorum o değişik mizacın ellerinin tıpkı bi güçlü tıpkı bi kaslı gibi oluşu ama bütün bunlara rağmen yüzünde ki o masumiyetin beni benden alması... hem manav gibi hem de kasap gibi bi amcamızdın sen bizim biz hakanla seni çok sevdik... Gezmek kavramı çok farklı bişey, haftasonu gittiğimiz şu şehir hani ikinci kez gittiğimiz.. orda bi kaç tane müze vardı mesela ama gitmedik ve o şehirde bişeyleri bırakmış gibi hissediyorum neden biliyomusun çünkü müzeleri gezmedik çok saçma hiç sevmem aslında kodumun müzelerini ama gezmek zorunda gibi bırakılmak o çocukluğumuzda bizi sıraya dizip müzeye götürmeleri fln bunlar bağlantılı şeyler gibi, bilmiyorum... Eğer bi şehire gezmek için gitmiyosan neden gidersin sorusu var şimdi bide bunları bana değil hakana sorucaksn arkadaş o dönüş yolunda ağlar gibi olmaları gözlerinin dolması fln gitmeyi istememek... 'gitmeyi istememek' işte bu kötü bi his olsa gerek.

Ben mesela o şehirden bir tek şeyi çok istedim ah siz yeşil küçük parçacıklar ama olsun oda başka bi zamanın hikayesi olarak kalsınmış... Javi fln var bi yerde aslında istese johny deep'e benzer ama o jim carry olmak istiyo hayır hayır eternal sunshine daki hali diil, jim carry'nin yavşak gibi ibne gibi halleri varya işte javi o oluyo bu nokta da ona üzüldüm ama o böyle mutlu demekki ulan tamam da herkes mutlu olduğu gibi mi yaşamak zorunda ben değilim mesela ben
onun için üzgünüm, üzülüyorum ,üzüldüm...

Her
neyse öyle işte...
Bu arada şehrin adı 'Poznan'
Hiç dilini bile bilmediğim bi yerde 'Malta' diye bi gölü olan
müzeli fln bi kent...

26 Aralık 2009 Cumartesi

Ne Güzel Bir Filmdir , Permanent Vacation








Bir yerden kalkıp bir yere gitme isteği hangimizin içinde olmadı ki....



Hanginiz hep aynı şehirde yaşamak istedi ?



Ya da hep aynı insanları tanımak ?



Bi insandan ayrılmayı bir şehirle eş tutan ve o dehşeti acımasızca gözler önüne seren bir "JİM JARMUSCH" filmidir permanent vacation ve filmin ilk dakikalarından bir pasaj;




Benim adım,


Aloysious Christopher Parker..


ve bir gün bir oğlum olursa adı


Charles Christopher Parker olucak.


Tıpkı Charlie Parker gibi...



Ama dostlarım bana kısaca Allie der...


ve bu da benim hikayem,


veya hikayemin bir bölümü.


Size çok şey açıklayacağını sanmıyorum...


ama hikaye dediğiniz nedir ki zaten?


Olsa olsa, şu noktalarını birleştirince..



tanıdık bir şeyin resmini ortaya


çıkardığınız türden bir çizim olabilir.


Olan biten sadece budur işte !


Benim için işler böyle yürür.



Bir yerden, bir insandan kalkar...


bir başka yere ya da



bir başka insana giderim.


Ve işin doğrusu,aslında


fazla bir şey de değişmez


Çok farklı türde insan tanıdım.


Onlarla takıldım, birlikte yaşadım...


kendi küçük rollerini oynamalarını izledim.


ve benim için...



tanıdığım tüm bu insanlar,


sanki bir dizi oda gibiydiler...


tıpkı vaktimi geçirdiğim


o yerler gibi...


Yeni bir odaya ilk kez girdiğinizde ,



merak içindesindir...


bir lamba,bir TV seti,


artık ne varsa ilgini çeker.


Ama bir süre sonra bu yenilik duygusu kaybolur ...


hem de tamamen !



Ve işte o zaman ortaya


sıkıntı ve endişe çıkar...


...Ürkütücü bir dehşet duygusu!


Neden söz ettiğimi

anlamıyorsunuz sanırım.


Her neyse, galiba...


burada anlatmak istediğim husus,


bir süre sonra bir şeyin...









sanki bir sesin sizi uyarması










...ve size " AYRILMA VAKTİ GELDİ" demesidir.


Başka yerlere gitme vaktidir artık.


İnsanlar temelde ayndırlar


" Belki farklı bir buzdolabı


tuvalet vs kullanırlar."


Ya da başka bir ıvır zıvır.


Ama o şey size seslenir...


ve yeniden amacınıza sürüklenmeye başlarsınız

siz gitmek istemeseniz bile,


bazı şeyler size yol gösterir


Ve işte , şimdi burada,



Konuşulan dili bile anlamadığım bir yerdeyim.


"Ama bilirsiniz,


yabancı her yerde yabancıdır!


Ve hikaye, ya da hikayenin


bu bölümü...


oradan buraya nasıl geldiğimle ilgili.



" Ya da belki, buradan buraya nasıl...




geldiğimle ilgili demem gerekirdi"